Salı, Ağustos 16, 2011

Gönderen Gasteci

0

Artık Yeni Adresimizdeyiz

Yeni Adresim www.gasteci.net
Devamı...
Pazar, Mart 06, 2011

Gönderen Gasteci

0

Beddua...

Adını sayıklaya sayıklaya öleceğim...
Belki küfür ederek öldüğüm için
Cehenneme gideceğim
Her seferinde bir odun fazladan atsalar da
Ben yinede sana beddua edeceğim.

06.03.2011
Devamı...
Çarşamba, Şubat 23, 2011

Gönderen Gasteci

2

Rahat Bırakın Aref'i

Yetenek'sizsiniz Türkiye!? isimli 'sözde' yetenek yarışmasında herkesi kendine hayran bırakan Aref Ghafouri İran'den Türkiye'ye 'okumak' için gelmiş yetenekli bir arkadaşımız. Bu işe gerçekten kendini adamış, uğraşmış, üretmiş, uyarlamış ve başarmış genç bir yetenek. Daha öncelerinde alışveriş merkezlerinde, karnavallarda gösteriler yaparak para kazanan Aref, Yetenek Sizsiniz Türkiye yarışmasına katıldıktan sonra tüm dikkatleri üzerine çekti. Yaptığı gösterilerle herkesi şaşırtan Aref'in hilelerini açıklayan bir çok video piyasaya yayıldı. Kaldı ki hepimiz onları birer oyun olduğunu aslında gerçekten zihin okumadığını biliyoruz. Ki öyle olsa çoktan 'haşa' Peygamberliğini ilan etmişti. Elbette ki yaptığı her numaranın mantık ve bizim görmediğimiz, bilmediğimiz bir açıklaması var. Konu şu ki, Türk halkı olarak o gösteriyi izlediğimizde yeterince şaşırdık mı ? -Evet. Peki yeterince heyecanlandık mı ? -Evet. Bu tür gösterilerin amacıda bu değil mi ? -Evet bu. Aref gösterisini hatasız olarak tamamladı mı ? -Evet. Hata yaptıysa bile biz anlayabildik mi ? -Hayır. Ee daha neyi sorguluyoruz ben anlamış değilim. Ne yani o çocuk gerçekten zihin okuyacak, önceden video çekecek ve bu video gösteriyle alakalı olacak, evde ki kağıtları getirecek içinde ter duran kağıt tahmin ettikleri kağıt olacak, sandığın içinde ki yazıyı gerçekten evde yazıp gelecek ve bu çocuk kendisini Türkiye gibi bir 3. Dünya ülkesinde heder edecek. Zekamıza hayranım :) Velhasıl kelam, bazı şeylerin amacı ve aracı önemli değildir, sonu bize haz veriyorsa eğer. Ben Aref'i izlerken yeteri kadar heyecan ve merak hissediyorum. Ötesini de aramam. Sizde öyle yapın...


Devamı...
Cumartesi, Şubat 05, 2011

Gönderen Gasteci

0

Mutluluk Ütopyası

Hangimiz istemez mutlu olmayı ? Ama olmayan bir şeyi nasıl olabiliriz ki ? Hani mutluyum derler ya, yalan ! Mutluluk yoktur..! Bunu size anlatmaya çalışacağım.

***

Nazım Hikmet, "Bana mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin ?" dedikten sonra, Abidin Dino'nun yaptığı meşhur bir tablo vardır. Anne, baba ve çocukların aynı yatakta, fakirlik içinde yatması. Çok şirin bir tablo evet ama mutluluk bu değildir. Eminim o aile gerçek olmuş olsa hiç mutlu olmazlardı. Abidin Dino, tablolarında hep sefalet içinden ufak şeylerle mutlu olabilen insanları resmetmiştir. Enteresandır gerçek hayatta o tablolardaki gibi kişiler hiç var olmadı. Kendinizi ele alın. Mutlu olmanız için ne olması gerekir ? Ve onun olduğunu düşünerek 1-2 yıl daha ileriyi hayal edin. Mutluluğunuz sürüyor mu ? Bence hayır. İşte şimdi başlığın açıklaması yavaş yavaş oluşuyor. İnsan oğlunun yapısında var, hep daha fazlasını istemek. Hani meşhur bir kadın fıkrası vardır. Erkek satılan bir alışveriş merkezinde her kat daha iyi özellikte erkeklerle 4. kata kadar çıkar ama bununla yetinmeyen kadınlar daha iyisini arzulayarak son kata çıkar. Burası boştur. Ve binaya giren her kadın 5. kata kadar çıkıp boş olduğu için eli boş dönmektedir. Şimdi kadınların yerine tüm insanlığı koyun ve her katta mutluluk ütopyasının gölgeleri olduğunu var sayın. 5. Kat boştur siz isteseniz de istemeseniz de. Herkes son kata çıkmak istiyor. Fakir olan zengin olunca mutlu olucağını sanar. Ama zenginlerde mutlu değildir. Daha fazlasını isterler. Aşıklar sevdikleri kişilerle birlikte olunca mutlu olucaklarını sanarlar. Ama kazın ayağı öyle değildir. İş evlenmekle bitmiyor. Mesela Cengiz Han tüm dünyayı ele geçirince mutlu olucağını düşündü. Ama 40 milyon kişinin ölümü eminim ki hiç mutlu etmemiştir. Kendi mutluluklarınızı düşünün. Hiç bir zaman yetmez size. Bu tıpkı komünizme benzer. Komünistlerin bir çoğu ütopya olduğunu kabul etmez. Son kata çıkmak ister. Ama bazıları ütopya olduğunu kabul eder ve gölgeleri olan sosyalizm, sosyal demokratlık, hatta zora düşerlerse liberalizmi bile kabul etmek zorunda kalır. Şimdi mutluluk ütopyadır diyerek sizleri karamsarlığa da itmek istemiyorum. Ancak gölgelerle yetinmelisiniz. Güneş tenini acıtıyorsa eğer, havanın kararmasını güneşin altında bekleme, gölgelerden birine sığın en azından bu seni ayakta tutar. Size tek dileğim, mutluluk ütopyasının gölgeleri çok olsun ve en büyük gölgelerde saklanırsınız inşallah.
Devamı...

Gönderen Gasteci

2

En Laubali Call Center

Cuma günü Finansbank kredi kartımın borcunu ödemek için PTT şubesine gittim. Olduğum ilçede henüz Finansbank yok o yüzden PTT'den yatırıyoruz. Ama ilk kez Card Finans kartımın borcunu ödeyeceğim diğer kartlarımın hepsinin bankası mevcut. Neyse kartı uzattım bayana, parayı uzattım, girişi yaptı, aklıma nerde geldiyse "Hemen kullanabilirim, yani işlemler online değil mi ?" dedim, kadın bana "İşlemler online değil, malesef yarın kullanabilirsiniz." dedi. Benim aklımdan geçen de karta parayı yatırıp, içinden avans çekicem, sonra bir ödemem vardı ona havale edicektim. Diğer kartlarda da yatırdığım tutarı karşılıyacak limit yok. Hemen 444 1 788 i aradım ve herhangi bir call center görevlisinin açması için gerekli talimatları yerine getirdim. Telefonu santral görevlisi açtı! Tabi devlet dairesi olduğu için kibar konuşan elemanlar ve size değişik hazlar sunduran rahat konuşmalar yoktu. Ancak bu kadarda laubali konuşulmaz. Neyse dedim ki "Kredi kartı borcumu Mersin Anamur şubesinden ödedim anca burda online işlem yokmuş. İşlemi hızlandırmam için ne yapmam gerekiyor."dedim. Muhasebe servisiyle bir görüşün benim yapabileceğim bişey yok dedi kadın. Bana bir numara verdi ve teşekkür edip kapattım. Muhasebe servisi diye verdiği numarayı kimse açmadı. Tekrar aynı kadına bağlanmak için uğraştım ve bağlandımda. Direk bana "Tatlım burada yapabileceğimiz bir şey yok. Muhasebeyle görüşmen gerek."dedi. Sanırım numaradan tanıdı, çünkü tek kelime bile konuşmamıştım. Bu cümleyi yüz yüze görüştüğünüz biri söylemiş olsa sempatik gelebilirdi. Ancak telefondan artistliği her tonlamasından belli olan kokoş ve afedersiniz götü kuru bir memurun söylemesi inanın hiç sempatik değildi. Hanımefendi isminizi alabilirmiyim dedim. Hayır isim veremem dedi. Ne demek veremezsiniz kardeşimden sonrasını hatırlamıyorum bi kadın bana bağırıyor bi ben. Neyse kapattık ve başka bir numarayı aradım. 0312 li PTT Bank numarası. Orada da bir kaç aktarmalardan sonra en son bağladıkları kişi bana "Malesef böyle bir işlem yapamıyoruz yarını beklemelisiniz." dedi ve kapattı. Şok içindeydim. Neredeyse yarım saatlik telefon görüşmeleri ardından böyle bir cevap almak, ve cebindeki son nakit paralarıda PTT' de telefona vermiş olmak, inanın devlet memurlarından soğumak için yeterli bir sebep. TTNET'te eskiden böyleydi, ama özelleştirildikten sonra bir dediğini iki etmez oldular. Özelleştirme taraftarı değilim, ancak amacı hizmet olan yeni devlet memurları alınmalı.
Devamı...
Cumartesi, Ocak 29, 2011

Gönderen Gasteci

0

'En az 3 çocuk' tutuyor galiba

Bilmeyenimiz yoktur Başbakan'ın "En az 3 çocuk yapın." çağrısını. Sanırım Başbakanı dinleyen çok... 2008 yılında 71 milyon 517 bin 100 kişi olan Türkiye nüfusu, 2009'da 1 milyon 44 bin 212 kişi artarak 72 milyon 561 bin 312 kişi sayılmıştı. 2010 yılında ise nüfus 1 milyon 161 bin 676 kişi artarak 73 milyon 722 bin 988 kişiye ulaştı. İyi güzel kalabalıklaşıyoruz da, bu çocuklar büyüyünce karınlarını neyle doyuracaklar ? İş imkanı oluşturdun mu ? Okullar yaptın mı okumaları için ? Öğretmen atadın mı yeterince ? Onları giydirecek kadar tekstilin gelişti mi ? Buğday üretebiliyor musun yesinler diye ? Babalarında mama alacak kadar para var mı ? Cevabı ....!?

***

Dışarıdan 3 çocuk yapın diyorsun da başbakanım, bunları yaptın mı sen ? Yaptığın duble yollarda mı yaşayacaklar onlar ? Barajlarda mı okuyacaklar ? Özelleştirdiğin kurumlar burs mu verecek onlara ? Haaa buldum.... Kişi başına düşen milli borç az görünsün diye yapıyorsun sen bunları.... Yok yok kesin öyledir. Yoksa başka bir açıklaması olamaz ki... Ama başbakanım unutmayın, kişi başına düşen milli borçtan önce, kişi başına düşen milli gelire bakar insan....
Devamı...
Pazar, Ocak 23, 2011

Gönderen Gasteci

2

Üstadsız 18 yıl

Sosyal demokrat bir aileden geliyorum. Bu yüzden çocukluğumdan beri bu yola baş koymuş aydınları, politikacıları, bürokratları, kentimizde ki öğretmenleri ve diğer değerli şahsiyetleri takip eder, bir şeyler kapmaya çalışırım.

***

Şimdi ki çocukların şansı var. Bizim kadar erken öğrenmiyorlar "faili meçhul" kelimesinin anlamını. Ben çok erken tanıştım bu kelimeyle. Ondan sonra da bırakmadı zaten peşimi. Hayatımın her evresinde beni ağlatan faili meçhuller oldu. İlk faili meçhulumü 24 Ocak 1993de tanıdım. Şarkıda da dediği gibi, kar altında bir pazar sabahıydı Ankara'da... Zalimler pusu kurmuş onun arabasına binmesini bekliyordu. Çalıştığı Cumhuriyet gazetesine gitmek için yola çıkacakken, daha 1 metre bile gidemeden evinin önünde o hain saldırı gerçekleşti. Tuhaftır uzmanlar çok kısa sürede olay yerine geldiler ama ortada bir delil yoktu. Gerçi hala bir delil bulupta yakalamış değiller bu işin faili canileri. Ama belli... Diğer aydın suikasleri gibi buda bir hazımsızlık suikastiydi. Bu gün Büyük Üstadın, Sakıncalı Piyademizin, Uğur'umuzun aramızdan ayrılışının 18. yılı.

***

Ben onunla sağken tanışamadım. Küçücüktüm çünkü... Ama biliyordum bizim için ne kadar değerli olduğunu. O öldüğünde 3 yaşındaydım. Ölümün ne olduğunu ilk Uğur Mumcu suikastinde anladım. Ne kadar kötü bir şey olduğunu... Ona değeri Annemin ve Babamın gözünden akan her göz yaşında biçtim. Çok değerliydi... Onlar ağlıyordu... Ben de ağlıyordum... O kadar çok seviyormuşuz ki, 1995 yılında doğan kardeşime Uğur ismi verildi. Gurur duydum...

***

Aklım ermeye başladığında... Yani çocukluk evresinin bitmesine yakın. "Kim bu beni ağlatan adam. Biz neden bu kadar üzüldük ölümüne." gibi sorulara cevap aradım. Buldum da... Onu bu kadar sevdiren görüşü yada bilgileri değildi. O'nu kısa kısa çıktı tv programlarında, sıcakkanlılığıyla ailemizden biri yapmışız hemen. Ve her 24 Ocak'ta anmaya başladık. Hayatını, yaptıklarını, yapmak istediklerini, bu yapacakları arasında onu bu suikaste götüren önemli bilgileri araştırmak, öğrenmek, bilmek ve ikinci önder olarak Uğur Mumcu'yu görmek verdiğim en doğru karardı sanırım. Dedim ya sosyal demokrat bir aileden geliyoruz diye. İnanın ben ailem sosyal demokrat diye sosyal demokrat olmadım. Önce Atatürk'ü tanıdım, sonda Uğur Mumcu'yu. Bu ikisi yeterli bir sebep sanırım... Kıyabında tanıdığım birini, 18 yıl oluyor özleyeli...
Rahat uyu büyük üstad, Rahat uyu Sakıncalı Piyadem, Rahat uyu ve Uğurlar Olsun Sana....








Devamı...
Cumartesi, Ocak 22, 2011

Gönderen Gasteci

1”

Yiyemeyeceğin Yemeğin Başına Oturmayacaksın

Herkes giydiriyor kış gününde TTNET'e sıra bende. Benimde anlatmam gereken sorunlar var. Ama benim anlatacaklarım şahsi mesele gibi görünse de Türkiye'de eminim ki benim gibi bir sürü insan var. Ha durun başlamadan önce başlığı tamamlayayım. Yiyemeyeceğin yemeğin başına oturmayacaksın arkadaş. Bildiğiniz üzere Mümkünlü Belediye Başkanı şey pardon yani TTNET bir kampanya başlattı. Aylık 14.99 TL'den başlayan fiyatlarla bilgisayar sahibi oluyorsun. Kampanya kapsamında 1 minibook, 2 laptop, 2 masa üstü modeli var. Bende 5-6 yıllık kesintisiz TTNET müşterisi olarak başvurmak istedim. Gittim TTNET Abone Merkezine ismimizi aldılar falan... Dedim "Bilgisayar nerede ?". Bana bilgisayarın henüz olmadığını geldiği zaman beni arayacaklarını söylediler, peki dedim "Ne zaman gelir ? " belli değil beyefendi ama geldiği zaman mutlaka arayacağız dedi, tamam dedim ayrıldım. Tabi ben 1-2 gün içinde gelir sanıyor telefon bekliyorum. Bu olayı yaşayalı da 1.5 - 2 ay oluyor. 1-2 hafta sonra tekrar gittim. Anlattım durumu, dedim nerede bizim bilgisayarlar. Bana "Beyefendi henüz gelmez. Bu kampanya Türkiye kapsamında. Bilgisayar yetiştiremiyorlar." gene sinirden köpürmüş bir halde gelince beni arayın muhakkak almam gerekiyor o bilgisayarı dedim ve çıktım. İçime kurt düştü dedim ki birde internetten başvurayım. Girdem TTNET sitesine yaptım baş vurumu. İki gün sonra beni aradılar. Başvuru teyidi falan yaptılar işte. Bana dediler ki bulunduğunuz yerde ki TTNET abone merkezine yönlendirmeyi yapıyorum size en kısa sürede ulaşırlar. Ben " Hacı abla ulaşsalar da Anamur'da bilgisayar yokmuş, bana neyi verecekler ki ? " dedim o da bana " Efendim bir parti dağıtım daha Türkiye geneline gönderiliyor, onlar sizi arayacaklar." dedi. Tamam dedik bekleyelim. Ulan 1 hafta geçti 2 hafta geçti arayan yok... Gittim abone merkezine bin tane Laptop vitrinde duruyor. "Ooo benim bilgisayar gelmiş. Niye aramadınız beni. Ben gelmesem arayacağınız yok." dememle birlikte, "Beyefendi o bilgisayar satıldı." dedi. Ondan sonra bizim aramızda geçen diyaloglar aşağıdadır :

- Ne demek satıldı ? Sizi İstanbul'dan aramadılar mı ? Bana sizin ulaşacağınızı söylediler. Yeni gelen parti içinden birini alabileceğimi söylediler. Nasıl olur bu niye aramadınız ?

- Beyefendi sizden önce başvuran kaç kişi var biliyor musunuz ?

- İyi de benim kadar peşine düşen var mı ? Bilmiyor musunuz ki şirkeflik çıkartırım. Yazar çizer sizi rezil ederim.

- Yapabileceğimiz bir şey yok. Bir sonraki partide öncelikli arayacağımız 4 kişi var bunlardan biri sizsiniz.

- Bu parti de diğeri gibi 2 ayda mı gelecek ?

- Bilemiyorum. Bilgisayar yetiştiremiyorlarmış.

- Ne demek yetiştiremiyorlarmış ya. Kaldıramayacakları yükün altına niye giriyorlar o zaman. (Burda orjinalini söyledim. Ben de utandım çalışan kızda. Ama neyse laf çıktı bir kere. Şirkefleşme ateşlendi. Dönüşü yok.)

- ...

- ...

- Ben ne yapabilirim ki beyefendi. Biz sadece çalışanız.

- Ben zaten sana demedim o lafı. Kampanyayı başlatanlara dedim.

- Anlıyorum sizde haklısınız ama şunda Anamur'da isim yazdıran 100 kişi var. Öncelikli 4 kişi var. Bunlardan biri sizsiniz.

- Peki şimdi gidiyorum. Bir daha ki gelişimde bilgisayarımı hazır edin. AİHM'e kadar giderim. (Gülüşmeler falan başladı. Az önce ki küfürü toparladık.)

Ondan sonra zaten sinirimi atmış onlarda rahatlamış bir şekilde çıktım. Ama TTNET'e sinirim kalmıştı biraz içimde. Giderken sesli küfür etmeler. Deli gibi konuşmalar. Etraftan görenlerin, "Aha bizim gasteci kafayı yemiş." gibi konuşmalarına neden oluyordu. Ofise geldim, otururken de bir şeyler dank etti kafamda. İlk girdiğimde orada bir laptop vardı. Bayan satıldığını söyledi ama kendimi o bilgisayarı alan kişi yerine koydum. Ben o bilgisayarın sahibi olsam vitrinde kalmasına izin verir miydim ? Hayır vermezdim. Aldığım gibi doğru eve. Peki kimdi o bilgisayarın sahibi ? Beraber tahmin edelim. Ya orada çalışan birine ait, vitrin boş kalmasın diye kampanyadan alıp vitrine koydu. Yada torpili olan birinindi. Adama ; "Abi bunu sana vereyim ama yeni parti gelene kadar vitrinde kalsın. Bak senden önce bir sürü kişi var ben sana veriyorum. Bunların çoğu bilgisayar alamayacak. Hadi gene iyisin." şeklinde tavlama metodlarıyla zavallıyı kandırmış da olabilirler. Neyse alana hayırlı olsun. Ama TTNET'e asabiyetim hala devam ediyor. Başlıkta ve kadına dediğim gibi, Yiyemeyeceğin y.......ın altına yatmayacaksın. Oh be... Söyledim =)
Devamı...
Cuma, Ocak 21, 2011

Gönderen Gasteci

1”

Balık hafıza !?

Bu ben oluyorum... Sebebi de şu ; Şimdi iş yerinde çalışırken, yada evdeyken, yemek yerken, tv izlerken, affedersiniz lavabodayken aklıma bloga yazmak için bin bir konu geliyor. Ama öyle böyle konular değil. Hatta içimden "Ulan bunu yazsam bomba olur bee... Heheyt be işte bu konuya bak baba. Of ya babanda mı filozoftu koçum benim." gibi egomu kabartma tozu fazla kaçmış kek gibi kabartan cümleler kurmama neden olan konular bunlar. "Ee Hani nerde ? " diyeceksiniz biliyorum ama unuttum. =/ Evet unuttum hepsini. Zaten sorunda bu. O zamanlardan hatırladığım tek şey "Abi ben süper bi şey bulmuştum ama neydi bu ya..." gibi kafa karıştıran cümleler. Hayır...! Tuhaf olan şu ki meslek olarak yaptığım iş dolayısıyla not alma alışkanlığım olması gerekiyor. Abicim ben habere gittiğim zaman da not almıyorum ki... Geçiyorum bilgisayarın karşısına haberi yazmak için. Başlıyorum , "Felan yerde felan oldu. Felana katılan felanca ; "Ulan ne dediydi bu adam... offf offfff" gibi saçma cümleler kurmaya. Yanımda kalemim kağıdım olmasına rağmen üşeniyorum. Ama güzel bir fikrim var. Bundan sonra ses kayıt cihazı taşıyacağım yanımda. Aklıma geleni kayıt edip, hatta tam açıklamasını yapıcam o an ki düşüncelerimin. Belli mi olur. Konuyu hatırlasak bile belki içeriği aklımıza gelmez. Eşşeğimizi sağlam kazığa bağlayalım da...
Devamı...
Çarşamba, Ocak 19, 2011

Gönderen Gasteci

1”

Hayatımızda Sözlüklerin Yeri

Bana 2 sene önce, ekşi, inci, uludağ, itü, yada zeykur deseydiniz. Aklıma getireceği çağrışımların tamlamalarını sırasıyla yazıyorum. Nar ekşisi, inci küpeli kız, uludağ gazoz, itü makina müh, zeytin kurumu. İşte bu kadar cahildim sözlükler konusunda. Ne işe yaradıklarını bilmemem bir yana dursun, "Lan buda site mi ? Tasarıma bak iğrenç." diyerek kendi html tasarımlarım vasıtasıyla egomu iyice bir kabartıyordum. Heryerde bir sözlük terimi, muhabbeti, bişeyleri dönüyordu. Vallahi anlamıyordum. "Acaba ne diyor bunlar ?" gibi iç seslerle oyalanıyordum. Ve açık söylüyorum, hakkında bu kadar şey duyupta merak etmediğim tek şey sözlüklerdi o zamanlar. Biraz araştırdım kullanım amacını, saçma geldi. Yine "Olum forum kursalar ya. Paraları yoksa ben onlara benim resellerden bir kaç gb alan açarım. Muhahahaha." gibi kendimi şişrme hızımı arttırıyordu. Bana göre sözlükler, birinin bir başlık açması sonucu başka kişilerin yorum yapmasından ileri kitmiyordu. Ama öyle değilmiş. Bi kere rahatsın orda. Profilin yok, avatarın yok, hiç bir iletişim bilgin yok. Ondan sonra "Bak banlarım" diyen adminler yok. Küfürü sınırlı kalmak şartıyla edebiliyorsun. Bu yüzden başkalarına göre kalitesiz olan, ama bence mizahın ayrı ve en güzel dalı olan konularda espri yapabiliyorsun. Çok ünlü biri hakkında yorum yapıp, onun seni okuyup kendini ona göre ayarlamasına sebep olabilirsin. Ve işin tuhafı normal hayatta görsen el pençe duracağın kişileri orada hiç sallamaya bilir, hatta laf geçirebilirsin. İşte benim maceram tam bunları öğrendikten sonra başladı. İtiraf ediyorum ilk sözlük hayatım İnci Sözlükte başladı. Ve yine itiraf ediyorum, çok eğlendim. Ta ki Liseliler sarana kadar. Liseliler derken, espri kalitesini düşürüp işe anayı bacıyı katanlar gelene kadar. Sözlükte ben birebir ilişki olması taraftarıyım. Karşımızda ki kişinin bir tanıdığını üçüncü kişi yapmak pek doğru değil bana göre. Bu yüzden sözlük değiştirip Zeykur Sözlüğe geçtim. Hala orada yazıyorum. Tabi başka sözlüklerde de üyeliklerim var. Araştırmalarım da çok enteresan entryler denk gelirse onlara cevap vermek yada kendi düşüncemi yazmak için. Devamlı olarak girdiğim tek sözlük Zeykur'dur ve gayet memnunum. Tavsiye ederim demicem. Aranızda liseliler varsa gelmesin =) Liseliden kastım, yaş önemli değil. Düşük espriler ve "anan zaaa xd" diyecek olanlar varsa, durun abi gelmeyin hiç. Yok burda bişey. İnci hesabı bulun orda devam edin. cCc ZeyKur Elit cCc
Devamı...