Cumartesi, Ocak 29, 2011

Gönderen Gasteci

0

'En az 3 çocuk' tutuyor galiba

Bilmeyenimiz yoktur Başbakan'ın "En az 3 çocuk yapın." çağrısını. Sanırım Başbakanı dinleyen çok... 2008 yılında 71 milyon 517 bin 100 kişi olan Türkiye nüfusu, 2009'da 1 milyon 44 bin 212 kişi artarak 72 milyon 561 bin 312 kişi sayılmıştı. 2010 yılında ise nüfus 1 milyon 161 bin 676 kişi artarak 73 milyon 722 bin 988 kişiye ulaştı. İyi güzel kalabalıklaşıyoruz da, bu çocuklar büyüyünce karınlarını neyle doyuracaklar ? İş imkanı oluşturdun mu ? Okullar yaptın mı okumaları için ? Öğretmen atadın mı yeterince ? Onları giydirecek kadar tekstilin gelişti mi ? Buğday üretebiliyor musun yesinler diye ? Babalarında mama alacak kadar para var mı ? Cevabı ....!?

***

Dışarıdan 3 çocuk yapın diyorsun da başbakanım, bunları yaptın mı sen ? Yaptığın duble yollarda mı yaşayacaklar onlar ? Barajlarda mı okuyacaklar ? Özelleştirdiğin kurumlar burs mu verecek onlara ? Haaa buldum.... Kişi başına düşen milli borç az görünsün diye yapıyorsun sen bunları.... Yok yok kesin öyledir. Yoksa başka bir açıklaması olamaz ki... Ama başbakanım unutmayın, kişi başına düşen milli borçtan önce, kişi başına düşen milli gelire bakar insan....
Devamı...
Pazar, Ocak 23, 2011

Gönderen Gasteci

2

Üstadsız 18 yıl

Sosyal demokrat bir aileden geliyorum. Bu yüzden çocukluğumdan beri bu yola baş koymuş aydınları, politikacıları, bürokratları, kentimizde ki öğretmenleri ve diğer değerli şahsiyetleri takip eder, bir şeyler kapmaya çalışırım.

***

Şimdi ki çocukların şansı var. Bizim kadar erken öğrenmiyorlar "faili meçhul" kelimesinin anlamını. Ben çok erken tanıştım bu kelimeyle. Ondan sonra da bırakmadı zaten peşimi. Hayatımın her evresinde beni ağlatan faili meçhuller oldu. İlk faili meçhulumü 24 Ocak 1993de tanıdım. Şarkıda da dediği gibi, kar altında bir pazar sabahıydı Ankara'da... Zalimler pusu kurmuş onun arabasına binmesini bekliyordu. Çalıştığı Cumhuriyet gazetesine gitmek için yola çıkacakken, daha 1 metre bile gidemeden evinin önünde o hain saldırı gerçekleşti. Tuhaftır uzmanlar çok kısa sürede olay yerine geldiler ama ortada bir delil yoktu. Gerçi hala bir delil bulupta yakalamış değiller bu işin faili canileri. Ama belli... Diğer aydın suikasleri gibi buda bir hazımsızlık suikastiydi. Bu gün Büyük Üstadın, Sakıncalı Piyademizin, Uğur'umuzun aramızdan ayrılışının 18. yılı.

***

Ben onunla sağken tanışamadım. Küçücüktüm çünkü... Ama biliyordum bizim için ne kadar değerli olduğunu. O öldüğünde 3 yaşındaydım. Ölümün ne olduğunu ilk Uğur Mumcu suikastinde anladım. Ne kadar kötü bir şey olduğunu... Ona değeri Annemin ve Babamın gözünden akan her göz yaşında biçtim. Çok değerliydi... Onlar ağlıyordu... Ben de ağlıyordum... O kadar çok seviyormuşuz ki, 1995 yılında doğan kardeşime Uğur ismi verildi. Gurur duydum...

***

Aklım ermeye başladığında... Yani çocukluk evresinin bitmesine yakın. "Kim bu beni ağlatan adam. Biz neden bu kadar üzüldük ölümüne." gibi sorulara cevap aradım. Buldum da... Onu bu kadar sevdiren görüşü yada bilgileri değildi. O'nu kısa kısa çıktı tv programlarında, sıcakkanlılığıyla ailemizden biri yapmışız hemen. Ve her 24 Ocak'ta anmaya başladık. Hayatını, yaptıklarını, yapmak istediklerini, bu yapacakları arasında onu bu suikaste götüren önemli bilgileri araştırmak, öğrenmek, bilmek ve ikinci önder olarak Uğur Mumcu'yu görmek verdiğim en doğru karardı sanırım. Dedim ya sosyal demokrat bir aileden geliyoruz diye. İnanın ben ailem sosyal demokrat diye sosyal demokrat olmadım. Önce Atatürk'ü tanıdım, sonda Uğur Mumcu'yu. Bu ikisi yeterli bir sebep sanırım... Kıyabında tanıdığım birini, 18 yıl oluyor özleyeli...
Rahat uyu büyük üstad, Rahat uyu Sakıncalı Piyadem, Rahat uyu ve Uğurlar Olsun Sana....








Devamı...
Cumartesi, Ocak 22, 2011

Gönderen Gasteci

1”

Yiyemeyeceğin Yemeğin Başına Oturmayacaksın

Herkes giydiriyor kış gününde TTNET'e sıra bende. Benimde anlatmam gereken sorunlar var. Ama benim anlatacaklarım şahsi mesele gibi görünse de Türkiye'de eminim ki benim gibi bir sürü insan var. Ha durun başlamadan önce başlığı tamamlayayım. Yiyemeyeceğin yemeğin başına oturmayacaksın arkadaş. Bildiğiniz üzere Mümkünlü Belediye Başkanı şey pardon yani TTNET bir kampanya başlattı. Aylık 14.99 TL'den başlayan fiyatlarla bilgisayar sahibi oluyorsun. Kampanya kapsamında 1 minibook, 2 laptop, 2 masa üstü modeli var. Bende 5-6 yıllık kesintisiz TTNET müşterisi olarak başvurmak istedim. Gittim TTNET Abone Merkezine ismimizi aldılar falan... Dedim "Bilgisayar nerede ?". Bana bilgisayarın henüz olmadığını geldiği zaman beni arayacaklarını söylediler, peki dedim "Ne zaman gelir ? " belli değil beyefendi ama geldiği zaman mutlaka arayacağız dedi, tamam dedim ayrıldım. Tabi ben 1-2 gün içinde gelir sanıyor telefon bekliyorum. Bu olayı yaşayalı da 1.5 - 2 ay oluyor. 1-2 hafta sonra tekrar gittim. Anlattım durumu, dedim nerede bizim bilgisayarlar. Bana "Beyefendi henüz gelmez. Bu kampanya Türkiye kapsamında. Bilgisayar yetiştiremiyorlar." gene sinirden köpürmüş bir halde gelince beni arayın muhakkak almam gerekiyor o bilgisayarı dedim ve çıktım. İçime kurt düştü dedim ki birde internetten başvurayım. Girdem TTNET sitesine yaptım baş vurumu. İki gün sonra beni aradılar. Başvuru teyidi falan yaptılar işte. Bana dediler ki bulunduğunuz yerde ki TTNET abone merkezine yönlendirmeyi yapıyorum size en kısa sürede ulaşırlar. Ben " Hacı abla ulaşsalar da Anamur'da bilgisayar yokmuş, bana neyi verecekler ki ? " dedim o da bana " Efendim bir parti dağıtım daha Türkiye geneline gönderiliyor, onlar sizi arayacaklar." dedi. Tamam dedik bekleyelim. Ulan 1 hafta geçti 2 hafta geçti arayan yok... Gittim abone merkezine bin tane Laptop vitrinde duruyor. "Ooo benim bilgisayar gelmiş. Niye aramadınız beni. Ben gelmesem arayacağınız yok." dememle birlikte, "Beyefendi o bilgisayar satıldı." dedi. Ondan sonra bizim aramızda geçen diyaloglar aşağıdadır :

- Ne demek satıldı ? Sizi İstanbul'dan aramadılar mı ? Bana sizin ulaşacağınızı söylediler. Yeni gelen parti içinden birini alabileceğimi söylediler. Nasıl olur bu niye aramadınız ?

- Beyefendi sizden önce başvuran kaç kişi var biliyor musunuz ?

- İyi de benim kadar peşine düşen var mı ? Bilmiyor musunuz ki şirkeflik çıkartırım. Yazar çizer sizi rezil ederim.

- Yapabileceğimiz bir şey yok. Bir sonraki partide öncelikli arayacağımız 4 kişi var bunlardan biri sizsiniz.

- Bu parti de diğeri gibi 2 ayda mı gelecek ?

- Bilemiyorum. Bilgisayar yetiştiremiyorlarmış.

- Ne demek yetiştiremiyorlarmış ya. Kaldıramayacakları yükün altına niye giriyorlar o zaman. (Burda orjinalini söyledim. Ben de utandım çalışan kızda. Ama neyse laf çıktı bir kere. Şirkefleşme ateşlendi. Dönüşü yok.)

- ...

- ...

- Ben ne yapabilirim ki beyefendi. Biz sadece çalışanız.

- Ben zaten sana demedim o lafı. Kampanyayı başlatanlara dedim.

- Anlıyorum sizde haklısınız ama şunda Anamur'da isim yazdıran 100 kişi var. Öncelikli 4 kişi var. Bunlardan biri sizsiniz.

- Peki şimdi gidiyorum. Bir daha ki gelişimde bilgisayarımı hazır edin. AİHM'e kadar giderim. (Gülüşmeler falan başladı. Az önce ki küfürü toparladık.)

Ondan sonra zaten sinirimi atmış onlarda rahatlamış bir şekilde çıktım. Ama TTNET'e sinirim kalmıştı biraz içimde. Giderken sesli küfür etmeler. Deli gibi konuşmalar. Etraftan görenlerin, "Aha bizim gasteci kafayı yemiş." gibi konuşmalarına neden oluyordu. Ofise geldim, otururken de bir şeyler dank etti kafamda. İlk girdiğimde orada bir laptop vardı. Bayan satıldığını söyledi ama kendimi o bilgisayarı alan kişi yerine koydum. Ben o bilgisayarın sahibi olsam vitrinde kalmasına izin verir miydim ? Hayır vermezdim. Aldığım gibi doğru eve. Peki kimdi o bilgisayarın sahibi ? Beraber tahmin edelim. Ya orada çalışan birine ait, vitrin boş kalmasın diye kampanyadan alıp vitrine koydu. Yada torpili olan birinindi. Adama ; "Abi bunu sana vereyim ama yeni parti gelene kadar vitrinde kalsın. Bak senden önce bir sürü kişi var ben sana veriyorum. Bunların çoğu bilgisayar alamayacak. Hadi gene iyisin." şeklinde tavlama metodlarıyla zavallıyı kandırmış da olabilirler. Neyse alana hayırlı olsun. Ama TTNET'e asabiyetim hala devam ediyor. Başlıkta ve kadına dediğim gibi, Yiyemeyeceğin y.......ın altına yatmayacaksın. Oh be... Söyledim =)
Devamı...
Cuma, Ocak 21, 2011

Gönderen Gasteci

1”

Balık hafıza !?

Bu ben oluyorum... Sebebi de şu ; Şimdi iş yerinde çalışırken, yada evdeyken, yemek yerken, tv izlerken, affedersiniz lavabodayken aklıma bloga yazmak için bin bir konu geliyor. Ama öyle böyle konular değil. Hatta içimden "Ulan bunu yazsam bomba olur bee... Heheyt be işte bu konuya bak baba. Of ya babanda mı filozoftu koçum benim." gibi egomu kabartma tozu fazla kaçmış kek gibi kabartan cümleler kurmama neden olan konular bunlar. "Ee Hani nerde ? " diyeceksiniz biliyorum ama unuttum. =/ Evet unuttum hepsini. Zaten sorunda bu. O zamanlardan hatırladığım tek şey "Abi ben süper bi şey bulmuştum ama neydi bu ya..." gibi kafa karıştıran cümleler. Hayır...! Tuhaf olan şu ki meslek olarak yaptığım iş dolayısıyla not alma alışkanlığım olması gerekiyor. Abicim ben habere gittiğim zaman da not almıyorum ki... Geçiyorum bilgisayarın karşısına haberi yazmak için. Başlıyorum , "Felan yerde felan oldu. Felana katılan felanca ; "Ulan ne dediydi bu adam... offf offfff" gibi saçma cümleler kurmaya. Yanımda kalemim kağıdım olmasına rağmen üşeniyorum. Ama güzel bir fikrim var. Bundan sonra ses kayıt cihazı taşıyacağım yanımda. Aklıma geleni kayıt edip, hatta tam açıklamasını yapıcam o an ki düşüncelerimin. Belli mi olur. Konuyu hatırlasak bile belki içeriği aklımıza gelmez. Eşşeğimizi sağlam kazığa bağlayalım da...
Devamı...
Çarşamba, Ocak 19, 2011

Gönderen Gasteci

1”

Hayatımızda Sözlüklerin Yeri

Bana 2 sene önce, ekşi, inci, uludağ, itü, yada zeykur deseydiniz. Aklıma getireceği çağrışımların tamlamalarını sırasıyla yazıyorum. Nar ekşisi, inci küpeli kız, uludağ gazoz, itü makina müh, zeytin kurumu. İşte bu kadar cahildim sözlükler konusunda. Ne işe yaradıklarını bilmemem bir yana dursun, "Lan buda site mi ? Tasarıma bak iğrenç." diyerek kendi html tasarımlarım vasıtasıyla egomu iyice bir kabartıyordum. Heryerde bir sözlük terimi, muhabbeti, bişeyleri dönüyordu. Vallahi anlamıyordum. "Acaba ne diyor bunlar ?" gibi iç seslerle oyalanıyordum. Ve açık söylüyorum, hakkında bu kadar şey duyupta merak etmediğim tek şey sözlüklerdi o zamanlar. Biraz araştırdım kullanım amacını, saçma geldi. Yine "Olum forum kursalar ya. Paraları yoksa ben onlara benim resellerden bir kaç gb alan açarım. Muhahahaha." gibi kendimi şişrme hızımı arttırıyordu. Bana göre sözlükler, birinin bir başlık açması sonucu başka kişilerin yorum yapmasından ileri kitmiyordu. Ama öyle değilmiş. Bi kere rahatsın orda. Profilin yok, avatarın yok, hiç bir iletişim bilgin yok. Ondan sonra "Bak banlarım" diyen adminler yok. Küfürü sınırlı kalmak şartıyla edebiliyorsun. Bu yüzden başkalarına göre kalitesiz olan, ama bence mizahın ayrı ve en güzel dalı olan konularda espri yapabiliyorsun. Çok ünlü biri hakkında yorum yapıp, onun seni okuyup kendini ona göre ayarlamasına sebep olabilirsin. Ve işin tuhafı normal hayatta görsen el pençe duracağın kişileri orada hiç sallamaya bilir, hatta laf geçirebilirsin. İşte benim maceram tam bunları öğrendikten sonra başladı. İtiraf ediyorum ilk sözlük hayatım İnci Sözlükte başladı. Ve yine itiraf ediyorum, çok eğlendim. Ta ki Liseliler sarana kadar. Liseliler derken, espri kalitesini düşürüp işe anayı bacıyı katanlar gelene kadar. Sözlükte ben birebir ilişki olması taraftarıyım. Karşımızda ki kişinin bir tanıdığını üçüncü kişi yapmak pek doğru değil bana göre. Bu yüzden sözlük değiştirip Zeykur Sözlüğe geçtim. Hala orada yazıyorum. Tabi başka sözlüklerde de üyeliklerim var. Araştırmalarım da çok enteresan entryler denk gelirse onlara cevap vermek yada kendi düşüncemi yazmak için. Devamlı olarak girdiğim tek sözlük Zeykur'dur ve gayet memnunum. Tavsiye ederim demicem. Aranızda liseliler varsa gelmesin =) Liseliden kastım, yaş önemli değil. Düşük espriler ve "anan zaaa xd" diyecek olanlar varsa, durun abi gelmeyin hiç. Yok burda bişey. İnci hesabı bulun orda devam edin. cCc ZeyKur Elit cCc
Devamı...
Salı, Ocak 18, 2011

Gönderen Gasteci

1”

Şeyist

şeyist

biz talebeyken şeydik
iyi arkadaştık şeylen
biliyorsunuz şeylen şey olunmaz
ben şeyi bitirince babam
şey dedi şey partisine girdim
zaten şeyle evlenmiştim
şey şeye gidelim dedi gittik
şeysiz de olmuyor döndük
iki şeyim oldu büyüdüler
doktor sende bir şey var diyor şimdi
tabiy bende bir şey var: sayamadığın kadar
kimse dokunamaz benim şeyime
çünkü ben bir şeyim
her şey de bir şeydir ama
ben başka bir şeyim
ben şeyim


Can Yücel

Devamı...

Gönderen Gasteci

3

"Nasıl Eleştirecek" [Yorumsuz]

Çiftçi “Anamız ağlıyor” diyerek protesto etti beğenmediler,
TEKEL işçileri “yürüyerek” ,
Memurlar “slogan atarak”,

Aydınlar “yazıp çizerek”,
Karakolda öldürülenlerin yakınları “susarak”,
Solcular “pankart asarak”,

Çevreciler “soyunarak”,
Tutuklu yakınları “kendilerini zincirleyerek”,
Şehit yakınları “alkışlayarak”,

Öğrenciler “yumurta atarak”,
Galatasaraylılar “yuh çekerek” protesto etti beğenmediler...

Vatandaş bu iktidarı “küfür işitmeden, dayak yemeden, ceza ödemeden, gözaltına alınmadan, mahkemeye düşmeden” nasıl protesto edecek..

Bir söyleseler de öğrensek...
Gülhan Elmas
Devamı...

Gönderen ayaklı_gaste

0

İnsan kıyamıyor da tabi..

Düşünün ki şöyle bir durumdasınız. Deli gibi müzik dinlemek istiyorsunuz, mp3ünüz en sevdiğiniz şarkılarla dolu. Ama o mp3 e gitmiyor eliniz bir türlü.


Evet 2 hafta kadar önce aynı bu durumu yaşadım!

Ben o müzikleri çok seviyorum, tapıyorum falan ama nasıl sıkılmışım. E değiştir demi? Yok işte canım benim kıyamıyor insan. Resmen kaç yıldır aynı müzikleri dinliyorum bıkmadan sıkılmadan ama kıyıpta o müzikleri silip yenilerini atamıyorum. Ne yaptım?!

Bütün cesaretimi topladım biçimlendirdim mp3ü. Ama nasıl bir eksiklik içindeyim şu sıralar. Sanki o mp3 benim değil! Yeni müzikleri yüklediğimden beri dinleyesim kaçtı.


E peki ben dün naptım. Depresyondayım diye oturdum izleyebileceğim bütün filmleri izledim. Bilgisayarımda film kalmayınca arkadaşın bilgisayarına dadandım. Açgözlülüğün sonu bu. Hooop virüs. Usb'm virüs kaptı. :S

E taradım biçimlendirdim falan. Ama sayın okuyucum resmen ağ-la-dım! Zaten depresyondayım. Zaten anılarımla bi alıp veremediğim var. Usb'mde ki bütün fotoğraflar filmler videolar gitti. Şimdi diyeceksiniz ki "e sen yedeklemedin mi onları?"

Zaten bilgisayarımda var onlar sorun o değil. Alışkanlıktı. O usb de nelerin oldugunu biliyordum. Şimdi resmen ilk günki gibi bembeyaz bir usb'm var!

Ahahah :) Ben böyle bir psikopatikmanyağım işte sayın okur. Neyse, asıl soruna gelelim. E ben usb'yi bilgisayarıma takınca noldu? Virüslü bir pc'ye sahibim şuan. E temizlenmiyor. E napmak lazım? Format atmak lazım.


Peki sorarım size? Format atmak kolay mı benim için? Hiçte değil.

Gönül isterdi ki böyle herşeyi bir anda silebilen bir insan olayım. (Yanlış anlamayın bir önceki yazımla çelişmiyorum. Orada dediğim şey insanları silmekti. Benim derdim anılarla.)


Sonuçta silmeye mecbur kalıyor ama insan...

Devamı...

Gönderen Gasteci

0

TRT Sosyal Medya

Geç kalınmış bir yazı. Ama takdir edersiniz ki blogum henüz taze... Bebe daha bebe. Pazartesi akşamları TRT'de yayınlanan Sosyal Medya programını izliyorum, denk geldikçe. Serdar Kuzuloğlu hazırlayıp sunuyor. Bilmeyenler için Serdar Kuzuloğlu, 1996'dan beri Radikal Gazetesinde 'Sanal Alem' adlı köşeyi hazırlayan, internet ve dünyadaki teknolojilerden bizi haberdar eden zatı muhterem bir şahsiyet. Daha önceleri Nagehan Alçı'nın sunduğu program 13 bölümlük periyotunu tamamlayarak Serdar Kuzuloğlu'na devir edildi. Bir söylenti de sunucu değişikliğinin sebebi olarak, Nagehan Alçı'nın açıklanamayan maaşı olduğu iddia edildi. Neyse buralar dedikoduya giriyor.

***

Programdan bahsedicem biraz. Pazartesi günleri, twitter yada başka bir sosyal ağ'da aktif olan bir ünlüyü çıkarıp internetin ve sosyal medyanın hakkında sohbet ediyorlar. Programın twitter adresinden gelen sorulara da cevap veriyorlar. Bir özelliği var ki, benim en çok sevdiğim bölümdür. Tanınmış, takip edilme oranı fazla blog yazarlarını çıkartıyorlar. Onları daha geniş kitlelere tanıtıyorlar. Ben ki internetin altından girip üstünden çıkıyorum. Benim bile tanımadığım bloglar blogçular çıkıyor ve merak edip araştırıyorum. Programda bazense dünyada ki sosyal medya adına yeniliklerden haberler veriliyor. Bu açıdan da seviyorum. Ne yalan söyleyeyim 2002'den beri TRT'de izlediğim en adam akıllı program. Tavsiye Ederim...
Devamı...
Pazartesi, Ocak 17, 2011

Gönderen ayaklı_gaste

5

Harbi arkadaşlık demişken...

"Aslında dostluklar da kardan adam gibidir.
Eriyecekleri bile bile inşa edilir."


Çok kolay silerim insanları hayatımdan. Ama en zoru da zamanında kardeşim dediğin insanı silmek heralde. Çok yaptım bunu çünkü. Lise hayatım bittiği gün bi daha aramayacağım insanlar listesi yaptım. Bu ne kadar doğru, onu tartışmayacağım fakat çokta güzel yapmışım.

Kararlarımdan pişman olmadım hiçbir zaman. Hiçbir zaman demeyeyim de oldum ama nasıl diyeyim, oldum ama az oldum, hani şey, var 1-2 tane pişman olduğum, ama arkadaşlık dostluk söz konusu olduğunda çok iyi çok güzel seçerim dostlarımı. Ve o yüzden dostum yok gibi birşey. Resmen kalabalık içindeki yalnızı oynuyorum.

Öyle bir dönemdeyim ki şu sıralar. Hayatımı sorguluyorum sık sık. Bu da ne demek oluyor biliyor musunuz? Evet, depresyona girdim ben.

Öyle bir yalnızlık ki, "Yalnız mıyım?" diye düşündükçe yalnızlaşıyorsun.

"
yalnız kalmak.. bir ilaç mıdır? yoksa hastalığın ta kendisi mi? "

Zaman zaman hepimiz düşünüyoruz bunları da, ben çıkamıyorum işte içinden. Hayatta gerçek anlamda yalnızlığı ben yaşıyorum galiba.

Çıkmak için bir sebep lazım. Ama sebebim bile yok. Her neyse.


Ben.. Kırık cam üstünde yalınayak.. ve çırılçıplak...


hipokondriyak- Zakkum from Umit Kara on Vimeo.

Devamı...

Gönderen ayaklı_gaste

4

Ha, zaten tam zamanıydı.

Şimdi şöyle,


Bitmek bilmeyen bir final haftan var dimi kardeşim senin? Var.

E o zaman neyine sen içip içip ağlıyosun? Hayır olmuş 3 sene! Sen daha neyin muhasebesini yapıyorsun? "söyleyeydim nolurduuu?" veya "O beni sevmediği için aşk bu kanka hıck!" şeklinde geçer mi zaman? Ama geçiyor valla. Ya aslında ben onu unuttum gibi ama takıntı gibi. shrek nolucak.

Ama benim bu shrek e aşık olmamın bana getirileri olmadı mı? Olmaz mı, bir sürü bir sürü güzel şiirlerim oldu onunla beraber fakar ben bu şiirleri tamda ders çalışmam gereken zaman diliminde notların kenarlarında yazdığım için bişeyler ters gidiyor.

Ne demiş sayın atalarımız? Şöyle demiş:

"Rızasız bahçenin gülü derilmez...isteksiz öğrenci ders çalışmaz."

Bak sayın okuyucu konudan konuya atlıyorum şimdi, Atladım bile.

Burçlar değişmiş! 13 tane burç olmuş. Zodyak a bişeyler olmuş. Yılan diye bir burç çıkmış ortaya. Amanın! İnsan ben nasıl yılan burcuyum der. olmaz olmaz. ama genel olarak şöyle durum:


"Oğlak: 20 Ocak-16 Şubat

Kova: 16 Şubat-11 Mart

Balık: 11 Mart-18 Nisan

Koç: 19 Nisan-13 Mayıs

Boğa: 13 Mayıs-21 Haziran

İkizler: 21 Haziran-20 Temmuz

Yengeç: 20 Temmuz-10 Ağustos

Aslan: 10 Ağustos-16 Eylül

Başak: 16 Eylül-30 Ekim

Terazi: 30 Ekim-23 Kasım

Akrep: 23 Kasım-29 Kasım

Yay: 17 Aralık-20 Ocak

*Yılan: 29 Kasım-17 Aralık

(Hürriyet)"


Peki bu durumda beni rahatsız eden şey ne? Ben balık olmak istemiyorum arkadaş. Ben şu koç-aslan halimle başımı kaldıramıyorum zaten depresyondan. Sen gel bide balık ol şimdi. Yook yook! Benim bünyem kattiyen kaldırmaz bu kadar duygusallığı.


Ben yeniyıla ağlayarak girmiştim ya buna bağlayıp duruyordum bu ağlaklığı. Meğersem Balık olmuşum! Bana Koç u geri verin!


Şaka bi yana canım sıkkın benim. Bu yazı da ben dert yanmış oldum siz de okudunuz. Gerçi bunlar dert sayılmaz ama. Of bilemedim. Hadi böyle olsun bu.


Bide

be beyli bala bula bambureyli bapbup, ce ceyli cala cula cambureyli capcup, de deyli dala dula dambureyli dapdup, e eyli ...



Devamı...

Gönderen Gasteci

1”

Blogcu Kızlar

Çok tuhaflar... Böyle nasıl anlatayım, "Ah gerçek hayatta seni bi bulsam........." dediğiniz, ama yazılarını okudukça ilk izlenimden farkı olan kızlar bunlar. Benimde takip ettiğim bir kaç bayan blogu var. Düzenli olarak okur, konuyla alakalı yorumumu da yaparım. İçlerinden en çok takip ettiklerim ise www.Sonkralice.net , www.Bidusun.com , www.Egosalolaylar.blogspot.com ve www.Sertolsun.blogspot.com .Bu bayanların yazarlık yaptığı bloglar en çok takip ettiklerim. Yalnız blog sahiplerinin hiç biri onları aynı kefeye koyduğumu zannetmesin. Hepsini farklı amaçlarla okuyorum.

***

Bi Düşün'de mesela önce sıradan gelen bir hava var. Günlük olaylarını paylaşıyor. Şimdi diyeceksiniz ki "blogun amacı zaten o" , değil efendim. Sizin bildiğiniz bloglarda "Bugün şunu yaptım, bunu yedim, bunu aldım vs. vs. Bu öyle değil işte, her yazıda hissetirebiliyor ve yaşatıyor yaptıklarını. Anlatımdan kaynaklanan bir şey olabilir belki. Çok farklı bir blog takip listemde yeri ayrı benim için.

***

Gelelim Son Kraliçeye..! O biraz farklı. Hem duruşuyla, hem kişiliğiyle, hem yanlış anlaşılmalara yol açan rahatlığıyla. Aslında ideal birisi. Rahat, dobra, kusura bakmasın ama birazda saf =) Yeri geliyor aldığı şeyleri paylaşıyor. Yeri geliyor içinden geldiği gibi küfür ediyor kızdıklarına. Yeri geliyor kendisini kandırmaya çalışan hackerları deşifre ediyor blogunda. Bazende merak ettiği, toplumun henüz hazır olmadığı konuları araştırıp yayınlıyor, ve bu yüzden hem cisnlerinden bile tepki alıyor bazen. Ama Kübra'yı da seviyorum. Toplumun istediği kişiliklere bürünmemiş. Kişiliğini topluma alıştırmaya çalışmış. Takdir ediyorum.

***

"Kırmızı Başlıklı Kız" başlığı ile egosalolaylar.blogspot.com adresinden yayın yapan bir bayan arkadaşımız var sırada. Kendisi hakkında tam bir bilgim yok. Ancak Ankara'da yaşadığını ve bilgisayarla alakalı bir bölüm okuduğunu biliyorum. Genellikle duygusal maceralarından dem vuran. Yeri geldiğinde aşırı romantik, bazense tam bir ortam kızı gibi davranan bir yazım stili var. Onu neden takip ettiğimi inanın bende bilmiyorum. Ama alışıla gelmiş olmaması ilgi görmesi için yetiyor sanırım. Kendisininde yeri listemde ayrı. Burdan ona da selam ediyorum.

***

İşte geldik en tuhaf kızlara... 6 Üstü Kadın sloganıyla, sertolsun.blogspot.com adresinde yayın yapan bir kaç bayan. Aşırı östrojen kokan, erkeklere sinir kusan, ama onlarsız da yapamayan kadınlar var orada anladığım kadarıyla. İlk başta feminen bir yapıda olduklarını sanıyorsunuz. Her seferinde erkeklere taş atmalar, hatta küfür boyutlarında eleştiriler, ama bir yandan da ideal erkeği aramalar falan. Aslında onları okumak bana kadınları anlayamama sebebimi anlatıyor. Her arıyı buyur eden çiçekler olarak görüyorum onları. Ama bir türlü daimi gelecek bir arı bulamamışlar sanki. Bunun sebeplerini sanırım Mıknatıslanma yazımda anlatmıştım. Velhasıl kelam onları da seviyorum. Takip ediyorum. Yorumlarımı da eksik etmiyorum. Ve hatta onlara bu onurlu yollarında başarılar diliyorum. =)
Devamı...
Cumartesi, Ocak 15, 2011

Gönderen Gasteci

2

Harbi Arkadaşlık Testi

İsim sizi yanıltmasın. Bu konuda eleştirel bir yazı yazacağım. Bu sabah aldığım mailden kaynaklanan bir asabiyetlik var üzerimde. Bankanın biri (isim vermeyeyim) bir mail atmış. Başlık şu "Harbi Arkadaşlar Kazandırır". Tamam haklısın. Kaybettiren zaten arkadaşımız değil, menfaatçidir. Kabul ediyoruz da... Senin reklam ettiğin konuyla ne alaka be kardeşim. Diyorsun ki "Arkadaşını X Bank müşterisi yap, o harcadıkça sen kazan." Lan oğlum o zaman ben onun arkadaşı olmuş olmam ki. Arkadaşlık çift taraflı değil mi ? Senden nefret edecek olan biri nasıl arkadaşın olur. O yüzden (düz mantık kullanarak söylüyorum) senin "Harbi Arkadaşlar Kazandırır" cümlen çöpe gitmez mi? Benim zaten dilim yanmış reklamını yaptığın bankadan. Sırf üç-beş puan vereceksin diye o garibanın başını niye yakayım ? Ben kazanacam diye (üç-beş puan) o kaybetsin öyle mi ? Yok yaa... Sokaktan birini tut getir desen daha mantıklı olurdu. Ama gene de düşünürdüm, "Yazık lan. Belki borcunu ödeyemeyecek. Belki evine haciz gelecek. Belki çocuğu okulda harçlıksız kalacak. Belki adamcağız hapse girecek, verem olan karısı yataklara düşecek, çocukları kırmızı ışıkta mendil satmaya başlayacak." diye. O yüzden abicim, kimsenin etlisine sütlüsüne karışmam. Soran olursa şu bankadan ağzım yandı, şundan memnunum derim ama kimseyi kolundan tutup da bankaya götürmem. Vebali büyük...
Devamı...

Gönderen Gasteci

3

Zor günler...

Uzun süre önce dinlemiştim bu şarkıyı... İclal Aydın'ın şiiri de güzel ama beni şarkı etkilemişti en çok. Her gün dinlerdim gurbette başlayan okulumun ilk yıllarında. Abartmıyorum... İnanırmısınız o zamanlar hiç "Sık Kullanılanları" kullanmamama rağmen, bir tek bu parçanın olduğu sayfa sık kullanılanlarımdaydı. Melodisi, sözleri, söyleyen arkadaşın sesi... Şahane ! Şimdi sizlerle de paylaşmak istedim. Sabah işe başlarken dilime dolaştı nedense... Sevdiğim kız bugün dükkanın önünden geçmedi, belki ondandır.




Şarkı sözü olan yerler Bold olarak yazılmıştır

Benden önce söylenmiş sözlerin haklılığına
Kizdığım oldu zamanında ama inandığımda
Ömrümde her şarki başka bi kapi açti
Bu sarkinin ardinda sen
Bu kapinin ardindaysa benden önce söylenmiş sözler vardi

Çok zor günler geçirdim vaktiyle
Alemde savaşlar çirpinişlar nihayetinde
Asik olmak kismetmis yar, sana..
Asik olmak kismetmis yar..


Seçtiğimiz hayatlar mi bunlar? seçtiklerimiz mi ?
Bunca yokluk, bunca kiriklik, bunca aci
Seçtiklerimiz evet !
Hayat bu sevgilim çoktan seçmeli
Senin askinsa bi dönem ödevi


Bir gece cikip gelsen olmezsin yar
Ölümlerden ölüm beğen gelmezsen yar
Bir aksam çikip gelsen ölmezsin yar
Ölümlerden ölüm beğen öleceğim yar


Bir şarkı tuttum sevgilim bir kapı açtım ikimize
İkimiz çokmuşuz meğer bu resme
Kapatmadan bu kapıyı yinede
Bu yaralar bereler sanadır bileler ...

Bu yaralar bereler sanadir bileler
Göreler askimi
Sahidim gök kubbe
Asigim bekletme


Çok canım yanıyordu gördüklerimden ve göreceklerimden
Benim kanayan dizlerim yoktu hayatta bi tek
Benim de kanattıklarım vardı elbet
Ezdigim kumlar ve geçtigim yollar hala gölgeni taşıyorlar
Hani demiştim ya en başında
Ne ayrılıklar ne aşklar ne başlangıçlar diye
Yani demem o ki çok zor günler geçirdim vaktiyle

Çok zor günler geçirdim vakiyle kalbimde
Firari endiseler nihayetinde
Asik olmak çok zormus yar sana
Asik olmak çok zormus yar


Bir gece çikip gelsen ölmezsin yar
Ölümlerden ölüm begen gelmezsen yar
Ölecegim yar
Bu şarkı sadece benimdi sevgilim
Ve ben büyük, bahçeler istemiştim ikimize
Yazmışsın ya 'onu sevebilecegimi düşünmüştüm' diye
İşte o günden beri belkide bu yüzden sadece
Bu yaralar bereler sanaydı aşkı bileler
Göreler aşkımı şahidim gök kubbe


Devamı...
Perşembe, Ocak 13, 2011

Gönderen Gasteci

8

Adımı kaybettik...

10 Ocak tarihinden beri yazamıyorum. 11 Ocak günü adımın geldiği yeri, asıl Nazmi OKBAZ'ı, yani dedemi kaybettik. Cenaze ve Taziyelere ayırdım vaktimi. İşe bile gitmedim pek... Cenaze günü giremedim kalabalığın içine. Köşeden gizlice baktım. Dayanamazdım.... Babam, amcalarım, halalarım ağlıyordu. Ben saklıyordum göz yaşımı, silmeye çalışıyordum. Cenaze töreni bittikten sonra bile mezar başında ağlayanların yanına gidemedim. Hepsinin gitmesini bekledim. Ve tek başıma gidip dertleştim dedemle. Tabi ben ağlıyordum, o her zaman ki asaletini koruyordu benimle konuşurken. Neden gittiğini sordum, erken gelmişti bana gidişi... Bana vaktinin geldiğini, çağırıldığı için gittiğini söyledi. Sorgulamadım, yaradanın takdiriydi. Tek başıma geldim mezarlıktan eve. Bir gözüm arkada, 'Acaba benimle gelir mi ?' diye.

***

Bugün size dedemden bahsedicem. Çocukluğumdan ve dedemle geçirdiğimiz zamanlardan...
Dedem 1937 doğumlu tam bir köy delikanlısı. Kaybetme sebebimiz ise

Alzheimer hastalığı.

Dedem kendi öğrendiği kadarıyla keman çalardı. Yaylada, evde, gelen giden olduğunda... Bende severdim onu dinlemeyi. Hatta ben doğduğumda, "Ben öldüğümde kemanımı torunuma verin." diyede vasiyet etmiş. Öyle anlatırlar. Keşke ölmeseydi de ben ömrüm boyunca keman sesi duymamaya rağzıydım. Bulunduğumuz yer köy olduğu için pek bir kaynaşamazdık dedemle. Ne sarılabilirdim, ne öpebilirdim. Gördüğümüzde elini öperdik o kadar. Ama Allah Razı Olsun, bizleri gerçekten severdi. İlk bisikletimi o aldı mesela. Sonra bana tahtadan tüfek, topaç falan yapardı. İlk erkek torunu ben olduğum için adını bana vermişlerdi. Ufakken pek sevmezdim Nazmi ismini. Ama bundan sonra onurla taşıyacağım. Bana dedemden yadigar... Çok kıymetli. Bizim buralarda Babanın ismi verilen çocuklara "Bobuş" derler, Annenin ismi verilen çocuklarada "Anış" derler. Benimde köyde adım Bobuştu... Bobuş geldi, Bobuş gitti, Bobuşun annesi, Bobuşun Babası, Dedesi, Ebesi... Böyle seslenirlerdi. Halada bu yaşımda Bobuş diyen komşular, tanıdıklar var.

***

Dedemin 10 çocuğu var. Aslında 11'miş ama bir tane halam rahmetli olmuş çok ufakken. 4 halam, 5 amcam var kısacası. Ancak amcalarımın iki tanesi benim babannemden değil de, başka bir kadından. Dedemin ikinci karısını ben hiç görmedim. Onuda zaten babaannem hastayken almış. Sonra o gitmiş başka yerlere. Kendi babaannem de öz çocukları gibi sever o iki amcamı. İkisi de polis şimdilerde. Dedemle de en çok Ali Amcam ilgilenirdi zaten, birde Nurhan Halam.

***

Bir zamanlar Gezelim Görelim programı Anamur'a gelmişti. Bundan 3-4 yıl önce. O zamanlar sağlıklıydı dedem. Keman çalmış programda. Ben o yıllarda üniversitede olduğum için internetten izledim. Ama canlı olarak program saatinde tabi. O programın videosunu arıyorum da henüz bulamadım. Bulduğumda sizlerle de paylaşıcam.

***

Velhasıl kelam, adımı, şanımı, atamı, dedemi kaybettim. Üzgünüm... Mekanı cennet olsun. Nur içinde yatsın inşallah.
Devamı...
Salı, Ocak 11, 2011

Gönderen Gasteci

2

Mıknatıslanma...

Mıknatıs farklı bir şey abicim. İlişkilerle alakalı...Kısa keseceğim. Fazla uzatmayacağım. Direk bodozlama konuya giriyorum.

***

İyi kızlar kötü erkeklere aşık olur. İyi kızlar, iyi erkeklerle arkadaş olur. Kötü erkekler iyi kızlara denk gelir, çok isterse adam olur, istemezse zibidi olur... İyi erkekler kötü kızlara denk gelir, ya parasından ya gururundan olur. Kötü kızlar da kötü erkeklere aşık olur, ama ters mıknatıslanma yapar sonradan o aşk kankalığa dönüşür. Ama kötü kızların içinde hala bir şey durur. O yüzden kötü erkek kankalarının, iyi kız arkadaşları hep kaydırılmaya çalışır, kötü erkeklerin kötü kız kankaları tarafından. İyi erkeklerde hep dışardadır bu durumlarda, arada bir konuya dahil olur. Nasıl dahil olur, işte şöyle.... İyi kız, kötü erkekten ayrılır, mendili iyi ama kanka erkekler olur. Bu düzen böyle giderse iyi erkekler aşktan, meşkten soğur onlarda kötü erkek olur. Bu yüzdendir kızların "Hepiniz aynısınız..." demesi. Hep aynı tür erkeklere aşık oldukları için. Ve bu yüzdendir iyi erkeklerin sayısının az olması ve kimsenin etlisine sütlüsüne karışmaması hatta, kız arkadaşının olmaması. Dünyada ki iyi erkek nüfusunu, kötü erkek nüfusuna dönüştürmeyelim. Sonra siz pişman olursunuz. Kendinizi avutacak bir omuz arar durursunuz....
Devamı...
Pazartesi, Ocak 10, 2011

Gönderen Gasteci

1”

Bugün benim bayramım

Sözde... Bayram ama her şeye olduğu gibi buna da 'Darbe' parmağı değmiş. 1962 de ismi Çalışan Gazeteciler Bayramı iken, 12 Mark 1971 muhtırasından sonra ismi 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü olarak değiştirilmiş. Aslında gazetecilere verilen haklarla alakalı bir bayram, ama kısıtlandığı için bayramlıktan çıkmış ve isminin değişmesi de isabet olmuş. Tabi onlarda haklı 'bize her gün bayram'. Zaten bu işe giren aklını kaybetmiş olmalı. Yoksa sevilmez ve çekilmez bu meslek. Neyse...
***
Bu gün ne olur kısaca özet geçeyim. Sabah kalkılır. İşe gelinir. Gazete şablonları boşaltılır. Yeni haberler toplanır ajanslardan. Diğer günlerden farklı olarak "Felanca Politikacı 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Gününü Kutladı" türünde haberler görürsünüz. Ondan sonra cuma, cemiyet ve dernekler sessiz sedasız çelenklerini koyarlar. O kadar mütevaziyizdir ki politikacıların kutlamaları haber yapılır, ki bu onların işine gelen bişey. Biz kendi kutlamalarımızı haber yapmayız. Sonra, çok samimi olunan kişiler varsa böyle entel, dantel onlar gelir, "Vay efendim gününüz kutlu olsun. Hoh hoh hoh hoh." diyerek. Bir de parti gençlik kolları, diğer sivil örgütlenmeler falan gelir sırf haberleri yapılsın diye.

***

Google babamız bile bilgisiz bu konuda. Arama yaptığınızda sadece politikacı kutlamaları çıkıyor. Tam bir bilgi yok. Nedir, necidir, nerelerde kutlanır, kimler kutlar, nasıl kutlar, nerede kutlar bulamazsınız hayatta. Sözde bayram, sözde önemli gün... Ya işte dostlar bizim bayramımızda böyle... Her gün ki gibi... Deli gibi...
Devamı...
Pazar, Ocak 09, 2011

Gönderen Gasteci

2

Şok içindeyim...

Evet hala o şokun içinden yazıyorum size. Benim 2-3 yıldır düşündüğüm hatta fizibilite haline getirip Türk Patent Enstitüsüne sunmak için rapor ettiğim. Hatta ve hatta Web Yıldızları isimli yarışmaya proje olarak gönderip jüri üyelerine "Hadi lan bu imkansız." gibi sözler sarf ettiren bir projemin şuanda yapıldığını ve beta aşamasında olduğunu gördüm. Şok şok şok içindeyim. Hani olmazdı yalancılar. Ben birinci olsaydım hem siz hemde ben zengin olurduk şimdi. Desem de inanmayın çünkü proje 2006 yılında yapılmış bir proje. Ama yemin ediyorum bilmiyordum. Demek ki juri üyeleri veya anlattığım hiç arkadaşta bilmiyormuş benim projemin aslında var olduğunu. Tamam çatlamayın ne olduğunu söylüyorum. Ama önce ben aklımdan geçen projeyi anlatıcam. Sonra yapılmış olanı.

Benim Projem (Mırıltı) :
Muhakkak arada bir ismini bilmediğiniz şarkıların dilinize dolandığı, hatta sözlerini de unutup melodisini mırıldandığınız şarkılar olmuştur. Sonra google başına geçip "Ya neydi bu şarkı off neydi." diye zaman kaybetmeler. Googlede saçma sözler yazıp şarkıyı bulmaya çalışmalar falan. Şimdi benim projem bunlara son verecekti. Girecektiniz Mırıltı'ya alacaktınız elinize mikrofonu. Şarkıyı 20-30 saniye mırıldanıp "Ara" diyecektiniz. Youtube yada last.fm üzerinden parçayı arattıracaktık. Hemen ismi, kimin söylediği, tarihi, yöresi, ülkesi gibi bilgileri sıralayacaktı size.

Yapılan Proje (Midomi) & (Shazam) :
Benim projem olarak anlattığım özelliklerin hepsini bu iki site de yapıyormuş. Ve her ikisininde Iphone eklentisi varmış. Aslında üzülmüyorum kendime has bir proje olarak benimsediğin projenin uygulanabilmesine. Aksine seviyorum. Bakıyorum da projeyi bulan ve yapan kişilerden dahi olarak bahsedilmiş sözlüklerde. Kimse gücenmesin ama yapıldığını bilmeden bire bir aynı şeyleri düşünmüş olmam yetiyor kendimi onlarla aynı kefeye koymama. Ve bende üzerime alıyorum onlara yapılan övgüleri. Tamam ben yapmamış olabilirim ama. Demek ki dahi dedikleri kişilere yakın bir zeka kapasitem var. En önemlisi babamın küçükken bana dediği gibi "aptal" değilmişim. Ne güzel...

Siteler :

Devamı...

Gönderen Gasteci

0

Tabi Bizden Marklar, Laryler, Sergeyler ve Golbergler Çıkmaz

Yok abi, biz adam olmayız... Geçen akşam izlediğim "Devrim Arabaları" filminde bir söz duymuştum ve gerçekten çok çok çok haklı bulmuştum. Diyordu ki "Bu ülkede hiç bir başarı cezasız kalmaz." Ne kadar doğru bir söz bakar mısınız ? Mark Zuckerberg Facebook sitesini sevgilisinden ayrılmasının ardından kız tavlamak için kurdu. Ve 150 milyon üye "Hayır! Bu yanlış değil." diyerek milyoner etti keratayı. Google'nin kurucuları Lary Page ve Sergey Brin bir garajdan yayına soktu Google'yi. Jason Golberg Twitter'i açarken şirket içi iletişimden ileri gideceğini düşünmüyordu. Türkiye'de de 3 kişilik kadrosuyla büyük işler yapan Fizy hiç bu kadar başarılı olacağını tahmin etmiyordu. Mü-Yap'ta tahmin etmiyordu ki önceleri hiç ses çıkarmadı bu dünya çapında meşhur olucak projeye. Ama nasıl bir hinlikleri varsa artık, baktı çok tutuldu dünya çapında ün, 70 milyar mp3, 1 milyonun üzerinde profil ve müzik listesi, cocacola gibi dünya devi bir sponsor, bol prestijli ödüller... Hemen pay çıkarmak istediler tabi. Anında dava, hemen kapatma kararı ve bir yasaklı site daha... Dedim ya Türkiye'de hiç bir başarı cezasız kalmaz sözü çok doğru. Ama facebook'un kız tavlama sitesi olarak açılmasına rağmen halkın desteğini alarak en popüler sosyal ağ olması, google idealist gençlerin egosal tatmin aracı olmasına rağmen zekanın teknoloji ile birleşmesi sonucu en çok kullanılan arama motoru olması, twitter'inda şirket içi iletişim aracı iken birden binlerce politikacının hatta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün bile propaganda aracı haline gelmesi onların yanlışlar arasından doğmuş birer nimet olduğunu göstermez mi? 6 Milyar nüfuslu dünyada doğruyu bir tek Türkiye mi yapıyor ? Yada sanatçılar, bu siteleri kapattığımız da daha çok para mı kazanıyor ? Korsancılık sadece bu tür siteler üzerinde mi oluyor ? Yada böyle böyle nereye varıcaz ? Karşı devrim olmasın diye İran'da ki gibi bütün siteleri engelleyip interneti asıl amacından mı çıkaracağız ? Boş işler cumhuriyeti olmak üzereyiz de haberimiz yok. Korsana karşıyız ama dünya çapında en başarılı projeler arasında gözterilen ve Türkiye'yi sanal kulvara sokan bir site için tolorans tanımamız gerekir. Bütün bu olaylara rağmen fizy.com Marshable Awards 2010 ödüllerinde En İyi Müzik Keşfetme Sitesi dalında ödüle layık görülerek Last.fm ve Pandora gibi dünya devlerini geride bırakmayı başardı. Bu başarısından dolayı Fizy.com'un üç girişimci personelini tebrik ediyor, engelsiz başarılar diliyoruz. Yanındayız...
Devamı...
Cumartesi, Ocak 08, 2011

Gönderen Gasteci

2

La Noliy...

Bayılıyorum şu söze... Ummadık anlarda süper işe yarıyor (tabi anlayana). Bu söz Çılgın Dershane serisinde yer alan hademe amcadan duyduk. Arada bir elinde megafonla kadraja girip "La Noliy" diyerek gereksiz bir gülme krizine sokan amca... Arkadaş ortamında arada bir ortama sonradan katılanların "La Noliy" diyerek beklenmedik bir reaksiyona neden olan sözdür bu... Şimdi de karışan ortalığa mizahi bir yaklaşımla kullanmak istiyorum... La Noliy ! Şu son haftalarda gündem sık sık değişiyor. Anlam veremediğimiz medya kalabalıkları. Bir gün Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu'ya yumurtalı protesto... Bir gün polise taşlı, sopalı, sloganlı eylem. İki dil polemikleri. Cübbeli Ahmet'in yediği naneler. Köşke Jaguarla giden sözde öğrenci temsilcisi. Silopi'de Türkçe - Kürtçe tabelalar. Cumhurbaşkanı Gül'ün Diyarbakır'da halaylarla karşılanması. Papandureu'nun "Kıbrıs İşgali" polemiği. Berhan Şimşek'in danışıklı - dövüş istifası. O kadar kalabalıklaştı ki gündem. Günümüzde balık havızalaştırılmış halk asıl değerleri unutsun, önemsemesin ve rezil olsun diye. Bu kadar konunun arasında Erzurum 2011 Kış Olimpiyatları hak etti ilgiyi göremiyor. İzmirde Universiade Yaz Olimpiyatları gibi olucak buda. Görkemli ama sessiz. Kış turizmi için Türkiye'de nimet sayılan Erzurum, bu fırsatın içinde tanıtılamayacak. Ve hiç bir b.ka yaramayacak bu olimpiyat. Bir kere daha diyorum. Duy sesimi Türkiye "La Noliy Bize"...
Devamı...
Cuma, Ocak 07, 2011

Gönderen Gasteci

0

Türk İnternet Kullanıcısının Profili

3 Kasım 2010 tarihinde düzenlenen Webrazzi Summit’te yapılan ComScore sunumu Türkiye’de internet kullanımı ve internet kullanıcılarının profiline ilişkin önemli bilgiler içeriyor. Söz konusu sunumda yer alan Türkiye’de internet kullanıcısı sayısına, internet kullanımında dünyadaki yerimize, Türk internet kullanıcılarının demografik özelliklerine ilişkin bilgiler aşağıda yer alıyor.

ComScore’un Eylül 2010 tarihli verilerine göre Türkiye’de 15 yaş üstü evden ve işyerinden internete bağlanan 22.375.000 internet kullanıcısı var. ComScore’un ölçüm verileri ev ve işyeri dışında internet kafe gibi yerlerde ortak paylaşılan bilgisayarlardan ve mobil cihazlardan internete yapılan erişimi içermediği ve Türkiye’de internet kafe kullanımı hala yüksek bir oranda (%24,1 – 2009) olduğu için Türkiye’de internet kullanıcısı sayısının bu rakamdan 10.257.000 kişi daha fazla, diğer bir ifadeyle 32.632.000 kişi olduğu tahmin ediliyor. Bu rakam Türkiye nüfusunun yaklaşık %44′ünün ara sırada olsa internete girdiğini gösteriyor.

ComScore’un 15 yaş ve üstü, evden ve işyerinden internete bağlanan kullanıcıları baz alarak yaptığı çalışmada Nisan 2010 tarihli verilere göre 22,2 milyon internet kullanıcısı ile dünyada en kalabalık 12 nci internet nüfusuna sahip ülkeyiz. Bu sıralamada bir önceki sene 14 üncü sırada iken Nisan 2010 tarihi itibarıyla 12 nci sıraya ilerlemiş durumdayız. Dünyada en çok internet kullanıcısı ise aşağıdaki grafikten görüleceği üzere 259,4 milyon kişi ile Çin’de.

Türkiye, internet kullanıcılarının internette harcadıkları zaman açısından ise ComScore’un Ocak 2010 tarihli verilerine göre aylık 33,9 saatlik internet kullanımı ile dünyada 5 inci sırada. Aşağıdaki grafikten görüleceği üzere Türk kullanıcıların internette harcadıkları zaman Amerika, İngiltere, Fransa gibi gelişmiş ülkelerin internet kullanıcılarından daha fazla. İnternette en çok zaman geçiren kullanıcılar ise aylık 44,2 saatlik internet kullanımı ile Kanada’dan çıkıyor.

ComScore’un Eylül 2010 tarihli verilerine göre bütün gelişmekte olan ülkelerde interneti yoğun olarak kullanan kullanıcıların toplam sayfa gösterimlerindeki payı İngiltere için olan verilerin üzerinde. Aşağıdaki grafikten görüleceği üzere İngiltere’de toplam web sayfası gösterimlerinin %57′lik kısmı internet kullanıcılarının %20′lik kesimi tarafından gerçekleştiriliyor. Türkiye’de ise bu oran %59 ile İngiltere’nin biraz üzerinde olsa da İngiltere verilerinden fazla farklılık göstermiyor. Bu yönden Çin, internet kullanıcılarının %20′lik kesiminin toplam web sayfası gösterimlerinin %65′lik kısmını gerçekleştirmesi ile İngiltere verilerinden en çok ayrışan ülkeyi temsil ediyor.

ComScore’un Ocak 2010 tarihli verilerine göre Türkiye’de internet kullanıcılarının %39′u 15-24, %31′i 25-34 yaş grubundan. Başka Bir ifadeyle Türkiye’deki internet kullanıcılarının %70′i 34 yaş ve altı kişilerden oluşuyor. İngiltere’de ise 34 yaş ve altı kullanıcıların toplam internet kullanıcıları içindeki payı %39. Türkiye’de 35 yaş ve üstü gruplarda internet kullanımının gelişmiş ülkelere göre düşük seviyelerde olması, ülkemizde internet kullanıcı sayısının artması için hala büyük bir potansiyel olduğunu gösteriyor.

Türkiye, internet kullanıcılarının girdikleri internet sitesi kategorilerine göre ise İngiltere ile benzerlik gösteriyor. ComScore’un Ocak 2010 tarihli verilerine göre Türk internet kullanıcıları arama motoru, haber-bilgi, oyun ve spor kategorilerinde diğer ülkelerden daha fazla içerik tüketiyor.

Son olarak üzerinde çok kafa yorulan sosyal medya kullanımına ilişkin bir istatistik geliyor. ComScore verilerine Türkiye’de internet kullanıcılarının sadece %5′i sosyal paylaşım sitelerini kullanmıyor. Diğer bir ifadeyle ülkemizde internet nüfusunun %94,9′u en az bir sosyal paylaşım sitesine üye. Aşağıdaki grafikten görüleceği üzere sosyal paylaşım sitelerinin internet nüfusuna erişimi yönünden dünyada Meksika, Brezilya, Kanada, İspanya gibi ülkelerden sonra 5 inci sıradayız.

KAYNAK:

ComScore Press&Events, State of the Turkish Internet, Mike Read SVP&Managing Director Europe, 03/11/2010.

Sosyal Media TR

Devamı...
Perşembe, Ocak 06, 2011

Gönderen Gasteci

5

Çizgi kahramanlar olmuş birer dede-nine

Gezdiğim bloglardan birinde bir konu gözüme ilişti. Başlığını falan okumadan direk resimlere daldım. "Allah allah bunlar bir yerden tanıdık ama, hadi hayırlısı." diyorum kendi kendime. O sırada okumak aklıma geliyor. Meğersem resimdekiler bizim çocukluğumuzun süper kahramanlarıymış. Hepsi yaşlanmış, çökmüş, çok tuhaf olmuşlar. Sizlerle paylaşmak istedim bende.






Devamı...

Gönderen Gasteci

2

Rakı içme adabı

Rakı içmek farklıdır. Bir kültürdür aslında. Belli başlı kuralları vardır. Kurallara uymayanlar dışlanır. Mesela sofrada sakiliği en tecrübesiz kişi yapar. Sonra kadehi üstadların kadeğinden yukarı kaldırmak ayıptır. Çok içmek marifet değil, demlene demlene sohbetle birlikte içmek hastır. Mezesiz kesinlikle içilmez. Sonra rakı masasında konuşulanlar o masada kalır. Şişede rakı bırakılmaz, anasonundan ayrılan rakı tadını kaybeder, mundar olur. Rakı içen adam ayarını bilir, ne sulandırır ne bulandırır. Herkesin kadehine rakı koyulup tokuşturulmadan, kadehten yudum alınmaz. Rakı güneş batmadan içilmez. Çabucak içilip masadan erken kalkılmaz. Masada ki ahbaplar beklenir. Ağır ağır içilir.
Rahmetli Şemsi Yastıman derki:
birinci kadeh, vücuda yarar, ikinci kadeh, makul karar. üçüncü kadeh, kafayı sarar, dördüncü kadeh, dimağı yorar... beşinci kadeh, keseye zarar, altıncı kadeh, hatır kırar, yedinci kadeh, bela arar. sekizinci kadeh, vurur kırar, dokuzuncu kadeh, hakim hesap sorar..

Devamı...
Çarşamba, Ocak 05, 2011

Gönderen Gasteci

2

Benim Köpeciklerim...

Size babamdan bahsedeyim biraz... Kendisi Fırat Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi mezunu. Ama iki yıldır mesleğini yapmıyor. Bir çiftlik kiraladık orada çiftçilik yapıyor. Daha önce söyledim mi bilmiyorum ama biz Mersin'in Anamur ilçesinde oturuyoruz. Burada para kazanabileceğiniz en önemli şey tarımdır. Bizde düzene uyduk. Neyse konuyu uzatmayayım. Bizim iki köpeğimiz var. Biri Lady diğeri Ares. İsimlerinden de anlaşılacağı gibi Lady dişi, Ares erkek. Şimdi tek tek onları tanıtıcam size.

ARES :
3 yaşında bir retriever. Çok yaramazdır. Hani bu dünyanın en zekisi dedikleri Golden Retriever'lar var ya. Onların zencisi olan Flat Coated Retriever cinsi. Ama çok zeki ve insan canlısı gerçekten. Oyun oynamayı ve kaçmayı sever. O yüzden sadece biz varken salgın oluyor, onun harici hep tasmalı ve bağlı.

LADY:
5 yaşında bir Alman Kurdu. Çok masum görünür. Yanına yaklaştığınız anda hemen kulaklarını yatırıp Shrek'te ki 'Çizmeli Kedi' moduna girer. Sevmenizi ister ama bir türlü sevmenizi sağlıcak pozisyona giremez. Direk yere yattığı için neresini sevmeniz gerektiğini şaşırırsınız. Dişi olduğu için utangaç olabilir diye düşünürdük ama,
2-3 kere evden kaçması üzerine gizli bir şeytan olduğu kanaatine vardık. İlginçtir hiç hamile kalıp yavru doğurmadı. O kadar istedik halbuki ufak ufak Alman Kurtlarımız olsun. Satalım para kazanalım diye ama kısmet değilmiş.
Devamı...

Gönderen ayaklı_gaste

12

Hayalim 3 kelime o da şöyle - Yaz geleydi iyiydi!

Ben karar verdim. Yaz insanıyım arkadaş. Sıcak olacak hava, zaman zaman bunaltacak, gece uyku tutmayacak dışarı çıkacaksın falan...


Ha ben buraya nerden mi geldim?!

Ben tamamen masumum, bütün suç media playerın!

Şöyle ki, ben tam da bunalmışım finallerden, buhranlara girmişim, hastalıktan kafamı kaldıramıyorum, bitse sınavlar eve gitsem tatil yapsam modundayım. O an bir şarkı çalıyor ki aman aman.

Babutsa- Tabi Güzelim.



"Yanayım yanayım" la sevdik kendilerini. Kıbrıslılarmış. "yanayım yanayım" ı da baya iyi paraya satmışlar İbo'ya. Kliplerine bayılıyorum, şarkılarına da.


Neyse uzatmıcam çok lafı. Ben bunu dinlerken gözümü bi kapattım. Ah! İzmirdeyim.

Size de bi iyiliğim dokunsun istedim :) Nerde olmak isterseniz... :)
Devamı...

Gönderen Gasteci

0

Yeni yazarımız var... {Ayaklı Gaste}

Blog'u açalı daha bir kaç gün olmamıştı ki, hemen bir yazar buldum blog'a. Fromspring sitesinden takip ettiğim bir arkadaşımıza blog'da yazması için teklif götürdüm. O'da kabul etti sağolsun. Bundan sonra sizlerle Ayaklı Gaste nicki altında yazılar yazacak. Umarım bir faydası dokunur size. Kendisi daha çok uçuk kaçık, magazinsel yazılar yazıcağını söyledi ama ilerleyen zamanlarda neler olucağını kestiremeyiz.
Devamı...

Gönderen Gasteci

0

Arada dizeler yazıcam size... Okuyun diye

Pek belli etmem ama arada bir şiir yazarım. Bu şiileri fırsat buldukça paylaşıcam. Şimdi bir kaç tane yazayım buraya. Genelde Facebook profilimde paylaşırdım ama bundan sonra direk buraya yazıcam. Daha sağlıklı olur gibi geliyor.







By Gasteci · 30 Aralık 2010 Perşembe

Şakağımda ki gül...

Yakışmış mı kefenim üzerime ?
Nasıl duruyor şakağımda ki kırmızı gül ?
Bir maşallah de bedenime
Hangi aşık benim kadar yakışıklı ölür ?


By Gasteci · 30 Kasım 2010 Salı

Seni Senden Saklıyorum...

İmkansız darbelerin isyankar bayrağında

Hiç olmayacak bir düellonun önceden bilinen sonunda

Ve uğruna şimdiden ağıtlar yaktığım kaderimin,

kimsesiz hatırasından saklıyorum seni

Seni senden saklıyorum

Evet, kendimi kandırıyorum

Sabah olmayan gecelerde

Sonbahar olmayan mevsimlerde

Bitmeyen düşlerde

Gamze kenarı buruk gülüşlerinde

Saklıyorum seni

Seni senden saklıyorum

Evet, kendimi kandırıyorum



By Gasteci · 30 Kasım 2010 Salı

Cızzzz...

Küçükken sobaya her yaklaştığımda

"Cız" derdi annem...Yakar diye

Seni her düşündüğümde...

Yüreğimin "cız" etme sebebi buymuş...

Aşk gerçekten yakıyormuş...



By Gasteci · 29 Kasım 2010 Pazartesi

Yara...

Dizleri kanadı içimdeki çocuğun...

Feleğin çelmesine takılıp düştüğünde yere...

Sessizce akan göz yaşının ardından...

Çığlıklar yükseldi yüreğimden göğe...



Şimdilek Bu Kadar Yeter.... Devamı Gelecek...

Devamı...